Türk İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Sönmez, yeni yatırımlar bir yana işletme sermayesinin karşılanması için kredilere erişimin giderek zorlaştığını söyledi. Türkiye’de maalesef yüksek enflasyonun istisna değil kural olmaya başladığını vurgulayan Süleyman Sönmez ile işletmelerin yaşadıkları sorunları konuştuk.
Seçimden sonra “Artık gerçek gündemimiz olan ekonomiye dönmeliyiz” çağrınız var. Ana beklentileriniz neler?
Son bir buçuk yıldır bir seçim atmosferinin ve ekonomisinin içinde yaşadık. Bu nedenle de “Üretim maliyetleri ve tedarik”, “yüksek enflasyon ve satın alma gücü”, “savaşın ihracat pazarlarına etkisi” ile “finansmana erişim ve kur artışı” gibi temel sorunlarımızı aşamadık.
İhracatta yaşanan en büyük sorun, döviz kuru ve işgücü maliyetlerini baskılayarak ihracatı artırmaya yönelik politikalar. Bunun sonucunda oluşan yoksullaştıran büyüme, gelir adaletsizliğini hızla artırdı. Orta sınıf erirken toplumun büyük kesimi refah kaybı yaşadı. Anadolu’da bir söz vardır: Komşun açken tok yatılmaz. Halbuki en yoksul yüzde 20 ile en zengin yüzde 20’nin yaptığı tüketim arasında 4.62 kat fark var. 65 yaş üstü grupta yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında olanların oranında 2023’te keskin bir sıçrama var. Türkiye emeklilerin ve sosyal korumaya ihtiyaç duyan hanehalklarının refahını artıracak ve koruyacak tedbirleri almalı ve sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemi anlayışına geçmeli.
Ortada uygulanan bir ekonomi programı olduğuna inanıyor musunuz, programın içeriğinde neler olmalı?
Sıkı para politikasına ihtiyaç olduğu mevcut şartlarda tartışılmaz bir konu. Öngörülebilir, demokrat ve ulusal çıkarları koruyarak enflasyonu kontrol altına alan bir ülke olmamızı sağlayacak kısa ve orta vadeli politikalara ihtiyacımız var. Yüksek enflasyonun kalıcı hale gelmemesi için bağımsız kurumsal yapılara sahip eğitim, vergi ve kayıt dışı ekonomi konularında reformlar yaparak öngörülebilir bir ulusal ekonomi haline gelmeliyiz. Bunlardan sonra katma değer ve verimliliğini artırabilecek sanayi, tarım ve bilişim sektörleri başta olmak üzere politika tasarımlarını başarıyla uygulamaya almış bir ülke olmamız gerekiyor.
Finansmana erişim konusunda ciddi sıkıntılar da var. Özellikle üyeleriniz hangi alanlarda sıkıntı yaşıyorlar?
2024 ilk çeyrek anket verilerimize göre iş dünyası özellikle işletme sermayesi finansmanı ve yeni yatırım finansmanı bulmakta zorlanıyor. Üyelerimizin paylaştığı diğer sorunlar arasında vergi kaçağı ve kayıt dışı ekonomi, iflas ve ödeme sorunları nedeniyle işletmeler arasındaki güvenin azalması, ithalata bağımlılık, TL’nin dolara karşı reel değerinin artmasıyla ihracatçının zor durumda kalması, rekabetçilik kaybı yer alıyor.
DÖVİZ KURU 41-43 TL’YE ÇIKABİLİR
Bu yıl büyüme, kur, cari açık konusunda öngörüleriniz neler?
2024’te enflasyon ve büyümede yukarı yönlü bir sapma olsa da diğer parametrelerde jeopolitik risklerin artmaması durumunda- geçen yıl yayımlanan OVP beklentilerine yakın yılsonu rakamları göreceğimizi düşünüyoruz. Büyüme hedefi ekonominin kısa vadeli ihtiyaçlarına daha fazla odaklanmamalı. Kısa vadede büyümeye öncelik vererek OVP’de vücut bulan ekonomi programı ve TCMB beklentileri doğrultusunda bir enflasyon düşüşü yaşamamız olanaksız. Türkiye’nin kısa vadede enflasyonu artıran ve dengesizlikleri besleyen hızlı büyümeye değil, kaliteli ve sürdürülebilir büyümeye ihtiyacı var. Döviz kuru beklentilerinde ise 41- 43 TL arasında yılsonu beklentisi piyasada hâkim.
TAHSİLAT ZORLAŞIYOR
Bu yıl küçük ölçekli işletmelerde, iflaslar ya da işten çıkarmalar bekliyor musunuz?
2024 yılı “Finansmana Erişim Anketi”mizin ilk çeyrek sonuçlarına göre katılımcılarımızın yüzde 53’ü çek-senet tahsilatının zorlaştığını söylerken sadece yüzde 7’si bu konuda kolaylaşma yaşandığını belirtti. İşletme sermayesi ihtiyacının artması, enerji maliyetlerindeki yükseliş ve yüksek enflasyon gibi faktörler, KOBİ kredilerindeki artış hızını neredeyse durma noktasına getiriyor. Bu durum üretimin sürdürülebilirliği açısından ciddi bir risk oluşturuyor. Nakitin az olduğu döneme geçtik. Yeni yatırımlar bir yana işletme sermayesinin karşılanması için kredilere erişim giderek güçleşiyor. Ekonomimize katkılarını sürdürebilmeleri için özellikle yüksek teknolojili üretim ve katma değerli ihracat yapan stratejik sektörlere uzun vadeli ve uygun koşullarda destek sağlanmalı.
Enflasyonda istenilen düşüşler sağlanamadı, siz neler öngörüyorsunuz?
Türkiye maalesef yüksek enflasyonun istisna değil kural olmaya başladığı bir ülke. Enflasyon günün sonunda KOBİ’lerden yüksek teknoloji ihracatçısına kadar herkesi olumsuz etkiliyor.
Bizi düşük gelir seviyesine, teknolojiye, rekabetçiliğe hapsediyor. Bu nedenle en büyük öncelik enflasyonun düşürülmesi olmalı. Enflasyonu düşürmek her şeyden önce doğru politikalar ve liyakatli kadrolar gerektirir. Umudumuz Merkez Bankası’nın öngörüleri doğrultusunda, enflasyonun kontrol altına alınması. Ancak para politikası da tek başına yeterli değil. Büyümeyi değil kalkınmayı ve verimliliği arttırmayı hedefleyen ekonomik politikaların ve yapısal reformların hayata geçirilmesi şart.
EN ÖNEMLİ SORUN ENFLASYON
Şu anda Türkiye ekonomisinin en temel sorunları neler?
Türkiye’nin görünürdeki en büyük sorunları cari açık, yüksek enflasyonla benzer ülkelere göre kalkınma ve kişi başı milli gelir gibi refah dinamiklerinde gösterdiğimiz olumsuz performans. Ancak görünürdeki sorunların arka planındaki hakiki sorunlara odaklanmalıyız. Bunları da verimlilik ve katma değer sorunu, kayıt dışı ekonomi ve vergi adaletsizliği ile 21. yüzyıl şartlarına uygun planlama eksikliği olarak özetleyebiliriz.
Ülke ekonomimizin şu an için en büyük sorunu şüphesiz enflasyon. Enflasyonu düşüreceksek üretim ve tüketim arasındaki makası kapatmak gerekir. Üretim yapısında dönüşümün sağlanması için ekonominin dışında da yapılması gerekenler var. Bunların başında da hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığının sağlanması geliyor.
Bu yılki ana gündem maddelerinizden birini eğitim olarak belirlediniz. Bunun altında yatan gerekçeler neler?
Veriler açıkça gösteriyor ki hem maddi hem kalite olarak eğitime yeterince önem vermiyoruz.
Anadolu’yu gezdiğimizde iş insanlarının en çok yakındıkları konulardan birinin insan kaynağı sıkıntısı olduğunu görüyoruz. Ülkemizin insan sermayesi boyutunda hem mevcut hem gelecek ihtiyaçlara uyum sağlayabilmesi için eğitim ve eğitmen kalitesinin artırılması hedeflenmeli ve mesleki eğitime ivedilikle önem verilmelidir. Beklentimiz, çağın gerektirdiği becerilere ve yetkinliklere sahip nesiller yetiştirmek. Bunun tek yolunun da laiklik ve bilimsellik ilkelerinden hiçbir ödün vermemektir.